
Antik Yunan’dan bu yana yalnızca sanat için değil, fakat yaşamı ve yaşam deneyimini nitelemek için kullanılan sözcüklerden bir tanesi olan estetik, çağdaş felsefede yeni baştan ele alınmakta.
Foucault için estetik, yaşamın öznelleştirilmesi için bir olanaktır. İktidar, çoğu zaman bir söylemle birlikte çalışır ve her söylemin yaşam üzerinde kuşatıcı bir etkisi olur. Estetik, kişinin kendi yaşamını inşa etmesi olarak, benliğin söylem tarafından dikkate alınmayan öznelliğinin dışavurumudur. Benliğin bir tekilliği vardır ve bunu estetik aracılığıyla, temellük edilemez bir canlılık ve dışarıdalık olarak kurar. Foucault, estetiği bu yüzden bir yaşam sanatı olarak ele alır. Yaşam sanatı, yaşamayı verili söylemlerin hükmü ve belirleyici normları şemsiyesi altında idrak edilen mekanik bir süreç olmanın ötesine geçirmenin ifadesidir. Bir sanat eseri gibi, kendiliği, öznelliğin evreni içinden kurmak ve bu yolla kendiliği tam da “konuşamaz” bırakılan benlik aracılığıyla var etmek… Yaşama sanatını özgürlükle birleştiren estetik, Foucault düşüncesinde iktidara karşı direnmenin, iktidar olmadan yaşamanın, iktidarın tuzaklarına düşmeksizin benliği iktidarın dilinden arındırmanın ve varoluşu yeni bir düzeye taşımanın olanağıdır.
Derrida için ise estetik, dile ve düşünceye marjlara doğru genişleme imkanı veren, bu anlamda verili addedilen sınırların sunulduğu gibi belirgin ve istikrarlı ayrımlar üzerine inşa edilmemiş olduğunu gösteren yapısökümün kendini sunma biçimidir. Derridacı bir estetik fikri, ayrımların keyfi ve en önemlisi politik açıdan belirlenmiş olduğunu iddia eden yapısökümün hakikati amaçlayan bir dil rejiminin dışındaki varlığını ve hareketini görünür kılan bir tekillik biçimidir. Derrida, hakikatin üzerine konumlandığını iddia ederek kurulan ikilikleri yönetme erkini kendine bahşeden bir egemen dil/düşünme rejiminin tersine, dili ve düşünceyi özgürleştirmenin olanaklarını arayan bir felsefe geliştirirken, bu felsefenin iktidar arzularından ve hakikatin tahrik ediciliğinden nasıl uzaklaşabileceğini tartışır. Derrida için dile ve düşünmeye iktidar harici varoluş olanağı veren bir hareket olanaklıdır ve sanat ve edebiyat, işte bu özgürleşme hareketinin sekansları olarak düşünülmelidir.
Ranciere için de estetik, kolektif varoluşu düzenli ve yasalı kılan mantığın içsel çelişkilerini ifşa etmek için başvurulan bir sözcüktür. Ranciere’e göre siyasal düzen, normları ve anlamları estetize kılmak suretiyle kabul ettirme gücüne sahiptir. Bu yüzden siyaset, siyasallığın birincil kuralı olan “düzenleme ve yerleştirme” ilkelerinden hareket ederek bireylerin zihin dünyalarına hitap eder. Estetize edilen bir dünya, şeylerin, adların ve kuralların belirli bir düzen içerisinde yerleştirildiği ve bir araya getirildiği bir dünyadır. Bu dünyanın düzenli, kurallı ve bütünlüklü yapısı, onun estetize edilmiş imgeselliğinden ileri gelir. Estetize edilmiş dünya görüntüsü, onun siyasal açıdan inşa edilmiş halini ortadan kaldırarak, ona bir doğallık, normallik, gerçeklik katar. Yerleştirilmiş ve adlandırılmış şeylerin, konumların veya rollerin estetik görüntüleri, onların toplumsal ve siyasal açıdan maruz bırakıldıkları etkileri gözden kaçırmaya yardımcı olur. Ranciere felsefesinde estetik, bu açıdan, doğal veya iyi/güzel addedilen tüm yerleşimlerin aslında keyfi olduklarını hatırlatan politik bir anlama tekabül eder ve demokrasi fikri, Ranciere’de, estetiğin kalbinde yeşerir.
Agamben ise estetiğe eleştirel açıdan yaklaşır fakat bu eleştiri, estetiği özüne uygun kavramak için yapılandırılır. Agamben, sanatın Kantçı estetik düşüncesi aracılığıyla bir tür bilimselliğe indirgendiğinden hareket eder. Estetik, Kantçı düşüncede, sanat eserine dışarıdan bakmanın, daha doğrusu sanatsal olanı sanatsal olmayanın hükmü altına almanın bir olanağıdır. Bu olanaklılık, Agamben’in tespit ettiği gibi, sanatsal olanı devre dışı bırakan nihilist bir tavrı beraberinde getirecektir. Estetik, şayet Yunanlıların kavradığı gibi bir duyumsama (aisthesis) ise, imgenin dil aracılığıyla kavranamayan bağlamına ilişkin olarak dilin öncesine ve ötesine göndermede bulunur. Sanatsal olan, bu anlamda, dilin yetersizliğine işaret eder. Bu yetersizliğin belirdiği yerde ise karşımıza deneyim çıkar. Deneyim, dilin ve dilsel -yani dil aracılığıyla inşa edilmiş- dünyanın doğrudan açıklama yetisinden mahrum olduğu bir öznellik ufkudur. Estetik, işte bu öznelliğin, dilin ötesindeki varoluşun duyumsamaya açıldığı yer olarak, sanatı “dil”den ve ona dışarıdan müdahalede bulunmanın olanağı anlamında “yargı”dan kurtarma girişimidir. Agamben’e göre çağdaş düşünce, modernitenin amentüsü sayılan üretimi baz aldığı için, insani varoluşu da yalnızca buna indirger. Üretim, sanatsal olanın maddiliğe bürünmesini zorunlu kıldığı gibi, estetiği de ancak bir nesne üzerinden kavramayı şart koşar. Oysa estetik, bir deneyim ve varoluş pratiğinin özgül, yani dil tarafından kavranamaz tekilliği ile alakalıdır. Bu yüzden Agamben, estetiği yargıdan, yani dilsel bir yaklaşımdan uzaklaştırmak gerektiğini savunur. Bu, gelmekte olanı görebilmek ve onu buyur edebilmek için gereken etik-politik tavır için gerekli olan şeydir.
Anlaşılacağı üzere bu çalışma boyunca, estetiğin çağdaş felsefede nasıl ele alındığıyla, daha doğrusu onun bir varoluş etiğiyle nasıl yakından ilişkilendirildiği meselesiyle ilgileneceğiz. Bunu yaparken, düşünürlerin estetiği neden ve nasıl bir yaşam pratiği olarak kavradıklarına bakacağız. Bu düşünürlerde estetik, bir sanat eserinin nesnel bilgisi veya onun bilimsel kurallarını izleyebileceğimiz normatif çerçeve olmaktan çıkacak. Tam tersine, indirgenemez olduğu anlaşılan estetik, sanatsal olanı her tür dilsel olanın dışına taşan bir fazlalık olarak görmemizi sağlayacak. Estetiği bu açıdan ele aldığımızda, yaşamımızın bütün boyutlarının ve bağlamlarının aslında ne denli estetikle ve felsefeyle ilişkili olduğunu görebileceğiz. Estetik bu anlamda her yerde ve her şeydedir.
İşte bu kavrayış, beraberinde birçok soruyu canlandıracak: Saklanan, kasıtlı olarak göze sokulan ya da gözden kaçırılan şeylerde ve yerlerde estetiğin iktidarından yahut siyasi yapılandırılışından bahsetmek mümkün olabilir mi? Siyasetin estetiği, düzenlenmiş dünyanın büyüden arındırılmış yapaylığını bir doğallık şeklinde sunma biçimi olabilir mi? İnsanın salt tüketiciye, şimdiye, hazlara, maddiliğe indirgenmesi ile dünyanın ve yaşamın dilin kavrayamayacağı türden bir sanatsal yönünün unutturuluşu arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu ilişkide biz, nerede yer alıyoruz? Dünya yalnızca çalışmanın mekanına indirgenirse; iş, üretim, ürün, meta, vb. unsurlar dışında insani eylemin ve varoluşun alanında ne kalır? Toplumsal ve kentsel dünya nasıl bir estetiğe göre dizayn edilir?
Peki ya felsefe? Sadece düşünmeye/düşünceye indirgenmiş bir felsefeye muhtaç ve yazgılı mıyız? Felsefenin kadim sorularından biri olan ‘nasıl yaşamalı’ sorusunu günümüz dünyası içinde güncellemenin olanakları nelerdir ve estetik bunun neresindedir? Estetik neden ve nasıl sadece sanata ilişkin bir mefhum olmaktan çıkarılmalıdır? Yaşamın estetiği nedir? Yaşam estetiği bireysel hayatlarımıza ne getirir ve politik açılımları neler olabilir?
İşte beş haftalık bu çalışmanın amacı böylesi sorular etrafında düşünmektir. Sözünü ettiğimiz düşünürlerin sanat ve estetik üzerinden geliştirdikleri yeni düşünme ve yaşam pratiklerini inceleyerek, teşhis ile tedaviyi eş-zamanlı soruşturmaktır. Böylece dünyanın estetik tasarımına karşı, yaşamı estetize etmek fikrini ortaya çıkarmanın olanaklarını keşfetmektir. Zira buna ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. Çeşitli söylem ve fikir yoluyla yapılandırılmış hakikatlerin insanları otomatlara dönüştürdüğü kimlik ve rollere karşın, yaşamın içinde art alana terk edilmiş olumsallıkların, yaratılabilir deneyimlerin ve kişiliğin sanatsal tertiplerinin olanaklarına bakmak, felsefenin ve sanatın kesişiminde bizi bekliyor. Hakikat sonrası çağın getirdiği gibi fikirlerin anlık parıltılara ve sanal alışverişlerine karşın, böylesi bir dilin kavrayamayacağı tekil varoluş deneyimlerine kulak vermek, etik ve politik bir değer taşıyor.
Efe Baştürk, Yürütücü
Efe Baştürk Kimdir?
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. Doktora derecesini Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden “Panoptikon’dan Post-Panoptikon’a Gözetimin Arkeolojisi” başlıklı teziyle aldı. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde Doç. Dr. olarak görev yapan Baştürk’ün Platon’da Politik Düşüncenin Soykütüğü (Pinhan), Biyo-Noetika’nın Doğuşu (Phoenix), İçkinlik Demokrasisi (Norgunk), Açılma: İki Leviathan Okuması (Runik), Limen (Lejand), Sokrates’ten Rousseau’ya Politika Felsefesi Tarihi (FOL), Schmitt’ten Habermas’a Çağdaş Politik Felsefe (FOL), Gelecek Demokrasi (FOL) ve Sahnedeki Siyaset (FOL) adlı kitapları vardır. Estetik, sanat ve siyaset üzerine yazıları çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmıştır. Yirminci yüzyılda şiddeti fotoğraflamak başlıklı kitap projesine başlayan Baştürk, arta kalan zamanında kendi çocuğu dahil bütün çocuklara nasıl bir geleceğin bırakılmakta olduğu konusunda kaygılarını sürdürmektedir.
İşleyiş
- Bu çalışma, 23 Eylül 2025 – 21 Ekim 2025 tarihleri arasında, 5 hafta boyunca her Salı saat 20.00’de yapılacak canlı-online buluşmalarla ilerler.
- Her buluşmanın süresi ortalama 2.5 saat civarındadır ve çalışmanın yürütücüsü Efe Baştürk’ün sunumları ile bu sunumlar üzerine katılımcılarla yapılacak derinleşme sohbetleri şeklinde iki kısımdan oluşur.
- Çalışma Zoom buluşmaları üzerinden ilerleyeceği için, her yerden katılmak mümkün.
- Buluşmalarda Efe Baştürk’ün sunumları kaydedilir. Dileyenler yalnızca bu sunumları takip ederek de çalışmayı sürdürebilirler.
- Buluşmalardan birine katılamadığınız durumda, yalnızca Efe Baştürk’ün sunum kısmı sizinle paylaşılır. Grubun gizliliği ve güvenliği gözetilerek, sohbet kısmının kayıtları paylaşılmaz.
- Çalışmanın izlencesi ve yaşam ile estetik ilişkisi bağlamında çeşitli konulara ilişkin seçilmiş zengin bir kaynakça, sürecin başında ve çalışma boyunca yürütücü tarafından paylaşılır.
- Ayrıca çalışma süreci boyunca grup içi haberleşmeyi ve paylaşımı kolaylaştırmak için kurulacak WhatsApp grubunda, her haftanın konularıyla ilgili olarak destekleyici yan kaynaklar paylaşılır.
Katılım Koşulları
- Bu çalışma en genel ifadeyle kavramsal düşünmeye yatkınlık isteyen nitelikte bir çalışmadır. Bunu göz önünde bulundurarak beşeri ve sosyal bilimler, siyaset bilimi, tarih, felsefe, sanat ve edebiyat gibi alanlarda okuma ve düşünme ilgi ve becerisine sahip ve bundan keyif alan herkes bu çalışmaya katılabilir.
- Kontenjan 25 kişiliktir.
- Katılım ücreti 6.500 TL’dir (KDV dahil).
Başvuru Süreci
Bu çalışmaya katılmak için iletisim.artialan@gmail.com adresine bir e-posta göndererek başvuru yapabilirsiniz. Çalışmaya ve sürecimize dair diğer bilgiler ve ödeme yönlendirmesi, başvuru postanıza cevaben tarafınıza iletilecektir. Herhangi bir sorunuz olduğunda bize her zaman info@artialan.com adresimizden de ulaşabilirsiniz!