Kierkegaard, Anksiyete ve Candan Erçetin

  • Reading time:7 dakika
// Gülden Alaz Meriç //

O bir iç sıkıntısı… O bir çarpıntı… O bir bayılma hissi… Mide bulantısı… Terleme… Titreme… Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa, o çok rahatsız edici ve bir hayli tanıdık: anksiyete. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin en son beşincisini çıkardığı o her şeyi açıklayan devasa tanı kitabında[1] bir bozukluk olarak karşımıza çıkar anksiyete. Üstelik bu son versiyonda, tetikleyici hiçbir dış etmen olmadan da anksiyetenin ortaya çıkabileceğinin bilgisi vardır.

Sahiden hiçbir dış etmen yok mudur? Ben hiçbir dış etmenin olmadığı sıradan bir durumu dahi hayal edemiyorum, kaldı ki dış etmenleri anksiyete denkleminden çıkarabilmek… İnanılır gibi değil, yapabilen varsa resmini de yapabilirse benim için, ne güzel olur, anlarım o zaman. Mutluluğu resmetmekten daha zor olacağını düşünüyorum ama.

Peki anksiyeteyi olası durumların doğal bir sonucu olarak tanımlamak mümkün mü? Bozukluk olmayan anksiyete de var, hatta yukarıda bahsettiğim kitapta anksiyete bozukluğunun bir belirtisi olarak anksiyetenin aşırı hali karşımıza çıkar. Buradan da anlayabiliriz ki aşırı olmayan anksiyete, bir sorun, bir bozukluk olmaktan çıkar. Ama biz genellikle anksiyeteyi başına “aşırı” sıfatını eklemeden bile panikle, yüksek düzeydeki kaygıyla, evhamla bir arada anmaya alışkınız. “Olası durumların doğal sonucu” dediğimizde anksiyete aklımıza gelmeyebilir. Ama 19. yüzyıla baktığımızda, bugün dünyanın en mutlu ikinci ülkesi olan Danimarka’da yaşamış olan bir filozofun, varoluşçu felsefenin temellerini attığı söylenen Søren Kierkegaard’ın, anksiyeteden bahsederken onu özgürlük kavramı ile beraber düşündüğünü görürüz.

Kierkegaard’a göre seçim yapabilme özgürlüğümüz, bizde taşıması çok da kolay olmayan bir farkındalık yaratır: “Karar vermem gereken ne çok durum var!” Bu farkındalık ağırdır, çünkü seçilen her durum, farklı bir sonuç doğuracaktır. Sonuç ne olursa olsun, sorumlu da seçen kişi olacaktır. İşte Kierkegaard bu özgürlük hali ve onun farkındalığına, yani olası durumların aslında doğal bir sonucuna anksiyete der. Bu açıdan baktığımızda, aşırı da olsa -ki seçenek sayısı arttıkça anksiyete seviyesinin de artmasını beklemek yanlış olmaz- anksiyete bir bozukluk değil, özgürlük alametidir. Dikkatli baktığımızda da yarattıkları sorumluluk farkındalığı ile bunaltıcı olabilen bütün o seçenekler, denklemden çıkaramayacağımız dış etmenler aslında.

Peki Candan Erçetin bütün bunların neresinde? Bazı şarkılarının çok çok hüzünlü olması mı mesele?

Candan Erçetin’i Kierkegaard ile beraber anmamın nedeninden hüznü soyutlayamam, ama temelde daha ağır bir farkındalık var: özgürlük, sorumluluk ve sonuçların ağırlığı. Başına gelen talihsiz bir durumun tamamen kendi sorumluluğunda olduğunu anlatan bir zamanların o çok ünlü şarkısını hatırlayalım mı? Onlar Yanlış Biliyor.

Özellikle şu kısmı:

“Arkadaşlar nefretle “Buna o sebep!” diyor,
Bir ben gerçeği biliyorum ve gizlice ağlıyorum.
Onlar yanlış biliyor kimsenin suçu değil bu,
Onun suçu değil bu,
Kader oyunu değil bu,
Bu benim suçum!”

Candan Erçetin, kötü deneyiminin bir başka öznesi daha olduğunu, ama yine de kendi hayatına olan etkisinin sadece ve sadece kendisinden kaynaklandığını kararlılıkla söylüyor. Şarkı sözlerindeki “Gerçek” dediği şeyin ne olduğunu Kierkegaard’a sorsalardı, büyük ihtimalle “Özgürlük” diyecekti. Hatta yıllar sonra Kierkegaard’a Jean-Paul Sartre da katılacaktı ve belki de ekleyecekti: “Kader oyununu reddetmek; üzülse de, acı çekse de bilerek, isteyerek kendi sorumluluğunu üstlenmek, insanı kendi hayatında bir nesneye dönüşmekten kurtarır.” Sartre, özgürlüğü reddeden ve dolayısıyla seçimlerden ve sorumluluklardan kaçmak için sığınılan bir liman gibi görülen her türlü durumu “kötü inanç” olarak sınıflandırır.[2]

Candan Erçetin’in yoğun hüznünü ve apaçık farkındalığını paylaştığı bu şarkıdan üç yıl sonra çıkan şarkılarından biri ise oldukça neşeli! Üstelik kendisini üç sene önce oldukça üzgün, bezgin ve mutsuz bir hale getiren düşünce sistemiyle aynı temellere sahip. Bu defa seçme özgürlüğünün ve sorumlulukların farkındalığını hayattaki seçenekleri bilinçli olarak azaltmaya yönelik kullanmayı anlatıyor. Bunu yaparken de, evet yine özgürüz.

“İster sallan gez.
İster çalış, ister yarış.
İstersen sallan gez.
İster değiş, ister alış.
Gel bugünün hakkını ver,
Yarını yarın görürsün.
Gel bugünün hakkını ver,
Yarını yarın görürsün.”

Bozukluk olan anksiyete ile özgürlükten gelen anksiyetenin çok büyük bir ortak noktası var aslında. Geleceğe odaklandığımız zaman, seçeneklerimiz arasında hem “olan” hem de “olma potansiyeli taşıyan” şeyler oluyor; şimdi, şu anda ise yalnızca “olan” var. Bozukluk olan anksiyete, belirsizliğin yüksek kaygısı iken, özgürlüğün getirdiği anksiyete seçebileceklerimizin farkındalıklı ağırlığı oluyor. İkisinin de hissettirdiği, çok da tercih edilen duygular değil. İkisi de hesaba gelecek girdiğinde varlığını daha da etkili hissettiriyor. İşte bu son şarkıda, Candan Erçetin[3] geleceğin potansiyel sorumluluklarını bugünden düşünmememiz gerektiğini vurgulamış oluyor. Her zaman, her durumda da seçimin yine yalnızca bizde olduğunu söylüyor.

Anksiyeteyle baş etmesi çok kolay olmasa da, anksiyeteden tamamen arınmış bir hayatın “seçeneksizlik” olduğunu hatırlamak ne kadar iyi gelebilirse o kadar iyi gelir umarım.

Kierkegaard’ı başka şarkılarda da bulursam haber veririm yine. Çok kolay değil. Özgürlük vurgusunun çok net hissedilmesi lazım.

 

Kaynaklar ve Notlar

[1] American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.

[2] Burton, N. (2023, 17 Ekim). Jean-Paul Sartre’s Bad Faith: The Danger of Denying Freedom. Psychology Today. Erişim adresi: https://www.psychologytoday.com/intl/blog/hide-and-seek/202310/jean-paul-sartres-bad-faith-the-danger-of-denying-freedom

[3] Bütün bunları seslendiren Candan Erçetin; ancak iki şarkının da sözlerinin arkasında Mete Özgencil var. Sözlerin ortaya çıkışında bu anlattıklarım hiç düşünüldü mü bilmiyorum, sadece felsefe tarihinin bu tarafını net bir biçimde yansıtabildiğini düşünüyorum.