Aylaklar Kimlerdir, Nerelerde Bulunurlar?

  • Reading time:8 dakika
// Göktuğ Canbaba //

“İsmim Sofia. On bir buçuk yaşındayım, büyüyünce aylak olmak istiyorum. Dün sınıfta aynen böyle dedim. Öğretmenimiz bize büyüyünce ne olmak istediğimizi soruyordu. Futbolcular, youtuberlar, gamerlar, doktorlar, astronotlar… İki kişi de öğretmen olmak istediğini söyledi. Sıra bana geldiğinde samimi konuştum: Ben aylak olmak istiyorum.” [1]

Son zamanlarda okuyup bu kadar etkilendiğim bir kitap (ve giriş cümlesi) olmamıştı.  Aylaklar Kumsalı’nı okuduktan sonra çocuklar “Aylak olmak istiyorum!” diye bağırsınlar istiyorum. Peki nedir kitapta adı geçen aylaklık? Aylak olmak için ne yapmak gerekir? Aylakların soyu tükenmeye yüz tutmuş mudur? Gerçekten tehdit altındalar mıdır? Aylaklar av sezonunu durdurmanın bir yolu var mıdır?

Sofia on bir yaşında büyük şehirden ailesiyle birlikte köye yerleşir. Annesi yapmayı çok sevdiği çiçekçilik işini bırakıp köye adapte olmaya, babası ise ailenin maddi yükünü tek başına karşılamaya çalışınca aileyi bir karamsarlık kaplar. Babasının hep çok işi vardır, kimseyle ilgilenecek vakti yoktur, annesi ise kederden adeta solmuştur. Sofia ise iki yeni arkadaşıyla engin kumsalda kişisel deneyimlerinin en kudretlilerinden birini yaşamaya yeni başlamıştır.

“Annem bir melektir. Hüzün meleği. Köye taşınmak uğruna çiçekçi dükkanını kapattı ve yavaş yavaş soldu. Sanırım onun da bir çuval dolusu gerçekleşmemiş hayali var. Bahçesinde çiçekleri olsa da insanları özlüyor. Çiçekçi dükkânı bir insan bahçesiydi.”

Ne şahane bir tanımlama! Sofia birçok şeyi görebiliyor çünkü ötekini içine alabilecek kadar yeri var. Annesinin sevdiği işi yaparkenki mutluluğu ve etrafındaki insan bahçesinin bir zamanlar neşe alışveriş alanı olduğunun da farkında. Biz istemediğimizde ya da zorunda kaldığımızda yalnızlığın, kapanmanın, durmanın aynı zamanda solma olduğunu çok iyi biliyor. Sahilde kendi hallerinde müzik yapanları görünce onlardan etkilenmesinin ya da kumların üzerinde sadece resim yapmak için resim yapan bir ressamla sohbet ettiğinde aydınlanmasının nedeni bu işte.

“Prova yapmıyorlardı, etrafta seyirci yoktu. Müziklerinden neşe fışkırıyordu. Zevk için çalışıyorlardı. Nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Müzik yapmaktan öte müziğin ta kendisiydiler. Dans etmekten öte, dansın ta kendisiydiler. Kumsalda bulunmaktan öte kumsalın ta kendisiydiler.”

Okulda matematikten düşük not alınca babası onu karşısına alıp asık suratıyla ne yapmaya çalıştığını sorduğunda Sofia ona kumsalı, gördüğü insanları anlatır. Babası faydacılık, hayatta kalma, ekmeğini kazanma üzerine vaaz verirken kız neşeden, uyumdan, ahenkten bahseder. Adam duydukları nedeniyle köpürür ve kızının hayranlıkla anlattığı bu insanları “aylaklar” olarak tanımlar.  “Kimseye faydaları yok,” der üzerine basa basa. “Onlar aylak!”

Birkaç ay önce ben de buna benzer bir olay yaşadım. Bir arkadaşımın ablası kaykay parkında kayan gençler için kullanmıştı aynı ifadeyi. “Onlar aylak!” Çocuk olsalar öyle demezdi belki. Çünkü kaymak çocuk işiydi, vakit kaybıydı. Kısacası aylaklıktı. Suratı ekşidi, gözleri kısıldı ve derin bir yadırgama, ötekileştirme sarmalına girdi. Oysa oradakiler sadece kayıyordu ve kaydıkları anın içinde mutluydular. Hepsi buydu.

Ne arkadaşımın ablası kötü bir insan, ne de Sofia’nın babası. Ama içinde yaşadığımız dünyada yetişkinlerin çocuklar üzerinde bir iktidarı var. Öyle ki çocuklar birer başarı simgesi, aileler de madalya parlatıcı. Çocukluk bir hapishane, yaşam ise sıkıcı bir ödev. Komik olan ise bu trajedinin içinde her şeyin normal algılanması. Çünkü normali yaratan ve her zaman her şeyin en iyisini tayin etmeye çalışan bir iktidar var. Oysa normal dediğimiz bir üründür ve alıcısına göre her zaman şekil değiştirebilir.

Sofia’nın gerçeği keşfettiği kumsal hepimizin karşısına zaman zaman çıkıyor. Onlar da bizim gerçek kumsallarımız. Ait olduğumuz yerler. Çoğu zaman görmeyi reddettiğimiz, korktuğumuz, ötekileştirdiğimiz aylaklarla dolu üzerleri. Özgüçlerini keşfeden, eylediği her ne ise güzel eyleyen, neşe içinde yürüyen insanlar bunlar. Zihindeki ve topraktaki gezintilerine gem vurmayan, bir fikre körü körüne ve ölüm pahasına sahip çıkmayan, gerektiğinde o fikirden de ayrılmasını bilen, yaşamı ve akışı seçen insanlar. Sofia’nın babasının umut ettiği faydayı kendinde bulanlar. Sistemin içinde yeni yer bulmuş, yüzünün şeklini ona göre ayarlamış, çıkacağı basamakları, eleyeceği insanları düşünenler tabii ki korkar aylaklardan. Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt’te “Güçlüleri güçsüzlere karşı koruyun,” derken işte tam da bundan bahsediyordu. Güçlü olan kendini bilendir, farkında olandır, ötekine her zaman kapısı açık olandır. Güçsüzler ise yıkım peşinde koşarlar. Güçlüler bu yüzden korunmalılar!

“Beni dünyaya siz getirdiniz, var olmamı siz istediniz baba! Beni sen ortaya çıkardın! Şimdi yaşamayı hak ettiğimi kanıtlamam mı gerekiyor? Kurbağalara bakıyorum, çam ağaçlarına; martılara ve minnacık otlara hiç kimseye bir şey kanıtlamaya çalışmıyorlar. Yaşam kendi kendine sürüyor. Kandinsky ve solucanlar bana yaşadığımı bir kağıttaki kesirden çok daha fazla hissettiriyor. BENİM için nelerin önem taşıdığına kim karar verebilir ki?”

Bir şeyler kanıtlamak günümüz insanının varoluş amacına dönmüş durumda. Oysa parlak tepsiler içinde sunulan bu amaçlar bizi kendimizden uzaklaştırıyor, edilginleştiriyor. Kimse yolun kendisine bakmıyor. Sonun hayalini kurarak, gözlerimiz kapalı ilerliyoruz. Belki de tek yapmamız gereken öylece yürüyüp gitmektir. Doğayı izlemek, karşındaki kim olursa olsun ayıp olur mu diye içinden geçirmeden yarım saat de olsa sessizliği koruyabilmek, saatlerce hayal kurmak, istediğin şey ne ise onunla gerçekten zevk alarak uğraşmak, kocaman gülümsemek, işte bunlar hep aylaklık. Bunları yaşayabileceğimizi unutmamak gerekir.

“Dalgalar dalgadır, martılar martı ve bulutlar buluttur. Sofia’nın tek yapması gereken Sofia olmaktır. Bunu ondan iyi başarabilecek kimse yoktur. Ben de onlar gibi olmak istiyorum. Aylak olmak istiyorum.”

Belki de Sofia’nın hayatını sonuna kadar değiştirecek olan şey işte bu haykırış. Sofia’nın çığlığı Aylaklar Kumsalı’nın üzerinde yankılandı. Sonrası ise kocaman bir kucaklaşma.

 

Kaynaklar
[1]     Nogués, Alex. Aylaklar Kumsalı. Çev. Emrah İmre. Can Çocuk, 2021.